Cevherdeki İlmin Suyla Canlanması

Canlılara neyin canlılık verdiği konusu, bilimin olduğu gibi felsefe ve dinlerin de ana konusu olmuştur. Pek çok farklı dinde ortak nokta, bir bedeni canlı kılan şeyin temelde ruh olmasına dair inançtır. Kur’an’da can ile ruh farklı bağlamlarda anlatılmıştır. Aristo’nun madeni, bitkisel, hayvani ve insani ruhlar kuramı, özellikle tek tanrılı dinlerin teolojilerinde etkili olmuştur. Farklı seviyelerdeki ruhların ilk olarak cansızlardan başlayarak insana kadar farklı olgunluk seviyeleriyle her şeyde bulundukları düşünülmüştür. Oysa Kur’an’da insana ruh üflendiği bildirilmiş; ancak ister hayvan ister bitki veya cansız varlıklar için ruh üflenmesine değinilmemiştir. Demek ki can ve ruh en azından Kitap’ta aynı şeyler değildirler. Ruh, varlığı bilimsel yollardan tespit edilemeyen soyut bir fenomendir fakat canlılık somut ve gözler önündedir. Somut varlığı olan canlılığı ruhun sağladığı varsayılsa bile cansız taş toprağın madeni ruha sahip olduğunu iddia etmek tutarsızdır. Bitki ve hayvanların ruh sahibi olmaları animist dinlerde bulunur. Bitkiler ve hayvanlarda canlı olduğuna göre hücrelere can veren ruh olamaz.

Canlılığın temelinde, ilgili temel parçacıklara can kıvılcımına dair ilmin yüklenmiş olması yatar. Bu temel parçacık veya eş anlamlı olarak temel formlara yaratılış özellikleri verilip, bir de yol gösterilmesiyle onlara canlılık potansiyeli; yani ilmi yüklenmiştir. İlim kavramı, evrendeki tüm bilimin ötesinde tüm varlık alanlarındaki bilimleri de kapsayan sadece Allah’a özgü olması sebebiyle, ilahi yanı olan en üst düzey bilim ve her şeyin hakikatidir. Kur’an’da canlılığın nasıl başladığını anlatmak için Ölüden Diriyi Çıkartma (Enam 6/95, Allah Hayatı Niye Yarattı? Bölüm 3A, sf. 164) kavramı kullanılmıştır. Ayette geçen “ölüden diriyi çıkarma” işinin ahirette dirilmek olduğu da düşünülebilir. Bu mümkün olabilir; ancak ayetin başında canlandırma işinin, “cansız taneler ve çekirdeklere” dair olduğu söylendiği için bu işin dünyada gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Eğer hareketsiz görünen dağla, dağdaki solucanı benzer atomlar ve bu atomların farklı kombinasyonlarıyla meydana çıkan moleküller oluşturuyorsa, hareket canlı ve cansızı ayıran değil tam aksine onların ortak özelliğidir. Aralarındaki yapısal fark, solucanın moleküllerinin bir hücre içinde bir araya gelmiş olmasıdır. (DNA, RNA, veya hücre içi yapılar oluşturan proteinler, temelde farklı atomların bir araya gelmesi ile meydana çıkan kompleks moleküllerdir).Hücrelerin en önemli özelliği de kendini oluşturan moleküllere ıslak bir ortam sağlamasıdır. Hücresel temelde, enerji işleme ve kendini çoğaltma gibi canlıları farklı kılan özellikler de ıslak ortamda gerçekleştiği için ayırt edici farklılıkları ortaya çıkartan unsur, ıslak ortamın kendisidir.

Kuran terminolojisinde var etmek, yaparak yaratmak; yani oluşturmak anlamındadır. Halk etmek ise takdir ile yaratılma yani yaratılış özellikleri belirlenmiş olarak öncesiz ve örneksiz yaratmaya işaret eder. Bu durumda, takdir ile yaratılan temel parçacıkların ıslak ortamda oluşturduğu kompleks moleküllerden, hücre olmaya giden yol açılmıştır. (Nur 24/45, Enbiya 21/30, Allah Hayatı Niye Yarattı? Bölüm 3A, sf. 166) Canlılığı getiren temel parçacıklar, Allah tarafından kendi yaratılış özellikleri belirlenmiş ve gidecekleri yol gösterilmiş olarak yaratıldıkları için yakaladıkları uygun ıslak ortamda canlılığı ortaya çıkarmışlardır. Sonuç olarak; Allah’ın canlılık ilmini (potansiyelini) yükleyerek yarattığı temel parçacıklar yine dünyada var edilen ve dünyanın sahip olduğu en önemli ham madde olan su (ve dolaylı olarak ısı) ile reaksiyona girmekte ve böylece ölüden diri çıkmaktadır.